Monday, November 02, 2015

Kelaynak

Bugun en son 5 sene once gordugum ikinci dereceden bir akrabamin, bir dergah seyhine internette yazdigi övgüleri ve seyhe "Sultanim" diye hitap ettigini gordugum andan itibaren kendime gelemedim. Tam bunu anneme bildiriyordum ki, annem, torun-torba sahibi yakin bir arkadasinin 32 senelik evliliginin gazetelere duserek kotu bir sekilde son buldugunu anlatti.

Ikimizde bugun duyduklarimiza ve okuduklarimiza cok uzulduk ve aslinda cevremizdeki hayatlarin ne kadar anormal bir hal almaya basladigindan sikayet ettik. Insanlarin yasamlarinin ne kadar uclarda (ayrilirken gazetelere cikmak veya degahlarda gezmek gibi)  olduklarina dikkat cekerken anneme bizim mi, yoksa disarida gordugumuz insanlarin mi hayatlarinin normal oldugunu sordum.

Annemse, bizim gibi dusunenler/yasayanlar icin kelaynak kusu benzetmesi yapti. Aralik ayindan beri cevremizden aldigimiz haberler o kadar gariplesti, annemle oturup ciddi ciddi "acaba bizde mi bir bozukluk var?" diye dusunuyoruz.

Normal kime göre neye göre normal tabi ki bilmiyoruz ama tanidik bir yuzun gazetelere o sekilde cikmasina anlam veremiyoruz. Paylasilamayan ne olabilir...Ne gerek var onca rezalete...





Thursday, October 29, 2015

Sosyal Medya

 
Bu sabah 08:40 da is mailime calistigim 'plant' in yöneticisinden söyle bir mail geldi.
 
'Arkadaslar bildiginiz gibi ekibimiz gecen hafta filanca ülkede x fuarindaydi. Lütfen kendi sayfanizda bu fuarda kurdugumuz standi paylasin ve like edin'
 
Ben bir Alman'in böyle bir mail gondermesine dumur olmusken, aklima su geldi...
 
Eskiden cocuklar parka veya oyun alanlarina gittiklerinde, diger cocuklarin arasina giremez ve oynanan oyuna katilamazlarsa annesi cocugun elinden tutar, '...hadi bu arkadasinizi da oyuna alin ve sevin derdi'...
 
Iste bu sabah ki mail bana bunu hatirlatti...
 
Hatta mailin sonunda 'Elalemin firmalarinin sayfasini seviyorsunuz da bizim sayfamizi neden sevip paylasmiyorsunuz?' gibi bir hissiyata bile kapildim desem yeridir...
 
 
 
PS: Bundan sonra blogdayim...Kendime sene sonuna kadar hergün bir yazi koyma gibi bir hedef belirledim ...Bakalim becerebilecek miyim? Zaten elimde o kadar cok draft var ki. Yazip yazip yayinlamamisim...Onlari bile koysam hergün bir yaziyi rahat rahat cikaririm.
 
Hala blog okuyan var mi bilmiyorum ama burasi benim eski dostum. Eski dostlar uzaklassa bile gene kaldiklari yerden dostluklarina devam edebilirler... Ederler degil mi? Ederler?
 





Wednesday, October 28, 2015

Ergen Muhabbeti...



Bu adami James Bond oldugu icin degil, normalde de tipsiz ve serseri sarisinlari cok sevdigim icin seviyorum. Yuzu asimetrik, gri gözlü, kemikli suratli sarisin erkekler bence cok cekiciler.

Iste bu yukarida saydiklarim bakimindan bu adami da tas gibi buluyorum. Karisiyla da  bence cok yakisiyorlar...

Yasim 30+... Ama ettigim muhabbetle 15 sene öncesine geri döndüm...Ben kendimden tiksindim, siz sayfayi kapatip gitseniz yeridir...

Sunday, August 16, 2015

Karma

Tam 6 yil sonra birseyi ogrendim:

Yuva yikanin yuvasi olmazmis.

Sevgilimi elimden alan yakin arkadasim ve eski(!) sevgilim tam 6 yil sonra ayrildilar. Bana da hatira olarak 3,5 senelik goz yasi, ve bozuk para gibi kendi cikarim icin kullandigim masum bir insanin ahini biraktilar...

Ayrildiklarina sevinmedim elbet, cunku son 3 seneden beri onlari artik onemsemiyordum.

Ama sunu gormek icimi rahatlatti: karma denen birsey var, sen ne yaparsan karsiliginda da hayattan onu geri aliyorsun.


Tuesday, July 28, 2015

Gü London Hazir Tatlilari

Ben Gü London'un yarattigi her tada bayiliyorum. Birkac sene once suflesini alip denemistik, sonra hosuma gitmis olsa bile unutmustum.
 
 
 
 
Suaralar gene taktim. Sadece usendigim icin sufle gibi firinlamak gereken  tatlilarini denemedim. En sevdigim ve favorim ise misket limonlu cheesecake'i. Bir defa diger market tatlilari gibi, plastik kutu icinde degil cam kavanozlarda...Insan eve gelen ani misafire bile gönül rahatligi ile ikram edebilir. Pastane cheesecake'lerini aratmiyor gercekten.  Porsiyonlamasi da cok uygun, bir cam kase insanin icini baymadan, tatli krizini rahatlikla giderebiliyor. Ama keske ikili paketler yerinde daha büyük paketleri de olsaydi.
 
 Severek yiyoruz, Türkiyede varsa kacirmayin, bu iyiligimi unutmayin :)
 
 
 
 

Wednesday, July 22, 2015

Kiko Kiss Lipbalm

Bende hem Tutti Frutti hemde Raspberry olmak üzere Kiko'nun bu iki Lipbalm'indan var. Raspberry'yi kendime cok yakistirmiyorum ama Tutti Frutti elimden düsmüyor. Ikisindende cok memnunum. Yag gibi dudakta kayiyorlar, balm gibi degil sanki ruj gibiler. Su yazimda belirttigim Dior rujlar gibi de hemen bitmiyorlar, pek ekonomikler.
 
Olurda imalattan kaldirirlarsa vallahi cok uzulurum.
 
Turkiye'de Kiko yok sanirim. Ben sadece bir defa gecen nisan ayinda Kiko'ya girip hem bu iki balmden hemde köpük cilt temizleyicisinden aldim. Tüm ürünlerinden cok memnun kaldim. Almanya'da Kiko hep AVM'ler icinde kuruluyor, o yuzden bana cok cazip gelmiyor. Ayagim bir türlü alisamadi.
 
Aman alismasinda zaten. Sadece ihtiyacim olunca su iki balmi almaya gideyim :))) Birseyden de eksik kalayim.
 
 

Tuesday, July 21, 2015

Gereksiz Kadin Kiskancligi

Bir kadin, esiyle, sevgilisiyle -veya hadi genelleme yapayim partneriyle  beraber baska bir kadinla muhabbete basladiginda,  partnerinin koluna yapismamali.

Birincisi, senin belki farkinda bile olmadan yaptigin  o hareket, partnerine bir hakaret. Konustugu her kadina asilacak mi ki adamin kolundan tutup, baska kadinlar yaninda ona daha da sirnasmaya basliyorsun.

Ikincisi parnerine yaptigin sirnasma hareketi karsindaki misafir kadina da bir hakaret. Kadinin isi gucu yok senin partnerini mi ayartacak?

Son olarak, sen aslinda icten ice karsindaki kadini kendini rakip belliyorsun.  Bir insanin egosunu tavan yaptiracak en büyük sey, onun icin bir mücadeleye girdigini görmesidir. Sen sevdigin icin tabi ki mücadele et, ama ortada fol yok yunurta yokken, kendine rakip belleyip ortami germe.. Adam akilli sohbete katil, gül ve pozitif ol.

Bir kadin olarak sunu da eklemek istiyorum, hayatta en nefret verici seylerden biride kiskanc ve kiskandigini belli eden insandir.


Wednesday, June 03, 2015

Badem Ağacı


sen ağaçların aptalı
ben insanların
seni kandırır havalar
beni sevdalar
bir ılıman hava esmeye görsün
düşünmeden gelecek karakış...
açarsın çiçeklerini...
bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
bir güler yüz bir tatlı söz...
açarım yüreğimi hemen
yemişe durmadan çarpar seni karayel
beni karasevda
hem de bilerek kandırıldığımızı
kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
koş desinler bize şaşkın
sonu gelmese de hiç bir aşkın
açalım yine de çiçeklerimizi
senden yanayım arkadaşım
havanı bulunca aç çiçeklerini
nasıl açıyorsam yüreğimi
belki bu kez kış olmaz
bakarsın sevdan düş olmaz
nasıl vermişsem kendimi son sevdama
vur kendini sen de bu güzel havaya
 
 
Aziz Nesin

Wednesday, April 08, 2015

Currently...

Mutsuzum, sismanim, gucum yok, kimseyi sevemiyorum, terk edildim,  hicbirseye  inancim yok, en yakinlarimdan soguyorum, kendimi asagiliyorum, bazen kendimi bocek gibi hissediyorum, bazen benden yuksegi yok. Karacigerim yagli, saglik sorunlarim var. En sevdigim seyleri yapmaz oldum, muzik  dinleyemiyorum, film izleyemiyorum, karsimda yemek yiyen insanlar bile sinirimi bozuyor, ama kimseye sikintimi anlatamiyorum, kimseye derdimi soylemiyorum, herseyi gecistiriyorum.  Tv'de dizilere odaklanamiyorum, spor yapamiyorum.  Is arkadaslarimi iplemiyorum, hicbirsey beni korkutmuyor, sag gozumde bir tik olusmaya basladi. Nerdeyse 1,5-2 senedir, hicbirsey beni heyecanlandirmiyor. Faturalarimi odememisim ve bu gibi olaylarin farkina sadece eve ceza gelince haberim oluyor. Isten sonra yaptigim teksey eve gelip koltuga yigilmak. Bu yasimdan sonra arkami aileme toplatmaya basladim. Dunyadaki en buyuk loser benmisim gibi hissediyorum.
 
Üretim müdürü D. gibi psikopat, tikli, cirkin ve sorunlu bir kadin olacagim.
 
Su durumda yarin kiyamet kopsa hayir demem.

Tuesday, February 10, 2015

Thursday, February 05, 2015

Dior Addict 553 Princess


Son bir seneden beri kulladigim bitirip sonunda da eksikligini hissettigim nadir rujlardan. Bir bu, birde Mac Jubilee siz disari cikmadim son bir senedir. Ikisinide cok seviyorum. Keske Dior 553 daha bereketli olsaydi ve cok cabuk bitmeseydi. Sanirim artik adi Dior Addict 553 Extreme Princess olmus. Bu hafta sonu kesin bakacagim.

Thursday, January 01, 2015

Happy New Year

Hayatimda "wish list" yapmadan girdigim ilk yilbasi. Insanlarin yilbaslarindaki neselerini delice umitlenmelerini ve sevinclerini anlayamiyorum. Gercek misiniz? Yoksa ben mi cok ruhsuzum?

31 Aralikta, 15 saat  (tum gun) yatakta debelendikten sonra, gece 12'ye dokuz kala son hizla en guzel kiyafetlerimi giyip, evde degerli ne varsa takip takistirip, corapsiz bir sekilde kapinin yaninda duran ilk ayakkabiyi ayagima gecirip kendimi sokaga attim. Bunu yaptim cunku annem israr etti. Sacinida tara dedi. Gece 12 ye sokakta girip, 13 dakika sonra eve gelip mal gibi yatmaya devam ettim. Nigerjali kizlar hakkinda birseyler okudum, bir termos kahve ictim. Aksam yemegi menum ise sucuklu- kasarli pide yaninda ayrandi. Bu menuye bir kiz arkadasimla beraber cok gulduk. Hakkinda siyasi sakalar komiklikler yaptik.

Bu sabah erken kalkabilseydim sehir senfoni orkestrasinin yeni yil konserine gidecektim ki, onuda beceremedim. Susan Miller  okuyup, kahve yaptim. Simdide koltukta yatiyorum. Birazdan kalkip evi temizlemem gerekiyor.

Einen guten Rutsch ins neue Jahr!

Tuesday, September 09, 2014

Du Fehlst Mir So





Wo ist das Licht das durch den Nebel dringt;
den Stein vom Herzen sanft ins Rollen bringt?
Der Fixstern der den Schmerz verschlingt, wenn diese Nacht vergeht?
Zwischen dir und mir gab es kein "Vielleicht",
gab es keine Nacht die der anderen gleicht.
Wann komm ich bei dir an?
Wie spät ist irgendwann?

Friday, August 15, 2014

Deli Sorular...






Seytan diyor...

O hep birlikte calismak istedigin insanlara otur duzgun bir mail yaz. Acik ol.

Bunca yil neler yapmis oldugunun tum onur ve gururunu bir kenara birak ve onlarin yaninda herseye tekrar sifirdan basla. "Ama..." deme.

Sat tum pili pirtini! Bir eve, bir sehre, bir ulkeye baglanma...Elinde bir bavul, birde ucak bileti.

Eminim, icindeki istegi, samimiyeti gorunce onlarda seni red edemeyeceklerdir.

Ortada yaptigin secimlere hesap verecegin kimseler yokken, bu cekinmede neyin nesi?











Sunday, July 20, 2014

Is hayatimdan kesitler ve genclere tavsiyeler, Uzeyir Garih



Neden daha once okumadim diye kendime kizdigim ve bence herkesin okumasi gereken bir kitap. Hatta bir kez okumak yetmez, anlayarak 3-5 kez okumali notlar almali ve arada acip tekrar okunarak icindeki bilgileri tazelemeliyiz. Kitapta Uzeyir Garih sadece kendini ovup nasihatlarda bulunmamis, yaptiklari yanlislardan da ornekler verip kimi zaman yapilmasi iyi sonuclar dogurabilecek durumlari liste halinde ozetlemis. Gercekten de cok caliskan ve isini cok seven bir adammis. Keske Turkiye'de onun gibi 150-200 kisi daha fazla yetismis olsaydi.

Kitabi okuduktan sonra Garih cinayetine daha da bir ilgi duydum. Internetten konuyla ilgili yazilara ulastim. 

Uzeyir Garih'in olumunu de hic unutmam. Onun oldugu gun biz yazliktaydik ve dayim bize gelip Garih'in olduruldugunu soylemisti. Ailecek uzuldugumuzu hatirliyorum. Allah rahmet eylesin.

Monday, July 14, 2014

Catrice Ultimate Nail Lacquer

...kesinlikle denedigim en iyi "drug store" ojeleri. Nisan ayinda tren istasyonunda tren beklerken canim sikilip Catrice'in bunyesindeki tum pembe ve nude renkleri toplamistim. Iyiki de yapmisim; viskozitesi, bitisleri ve fircalarina bayiliyorum. Hatta iclerinden usturuplu renkli olan birkac renge annemler el koydular. 




Evde ojeden bol birsey yok ya, bugun yaratici(!) birseyler yapayim dedim. Yuzuk parmaklarima Essie Wicked, diger tum parmaklarima da Catrice 57 Karl Says Trés Chic surdum. Ortaya super varos bir goruntu ortaya cikti. Bu tirnaklarla, plastik fiyonklu kocaman yuzukler takip, ellerimin fotografimi cekip bir yerlerde yayinlarsam aileme bi' zahmet haber verin. Belli ki iki gram kalan aklimi iyice kaybettim.




Saturday, July 12, 2014

Cheesepop




Hani boyle peynirli kurabiye ne bileyim firinda peynirli birseyler yaparsinizda kenarindan peyniri fiskirir ve kitir bir hal alir. Hah! iste bu Cheesepop o peynir kitirlarinin bir araya getirilmis insanlara meze haline sunulmus sekli. %100 gouda peynirini nasil yaptilarsa kopuk haline getirip kizartmislar ve popcorn sekline sokmuslar.  Ortaya bu bagimlilik yapici sey cikmis.

Markette sabah gordum, bir deneyeyim dedi. Denemez olaydim. Nasil muhtesem nasil fantastik...Keske 65 gr lik kutular yerine daha buyuk kutularda satsalar. Kutu demisken, ilk elime aldigimda kutusunun plastik olusu beni biraz irite etti ama Cheesepop'u bitirip dibini gorunce karsima "Ciftci'den Sevgilerle" mesaji cikti. Hem sempatik hemde direk ciftlikten geldi vurgusu yaratilmis. Cok hos...


Dongu

Suaralar uzun zamandir kaybettigime uzuldugum, uzerinde gunlerdir dusundugum, acaba onu bulsam tekrar eskisi gibi olacak mi dedigim tek sey var:

"Yasam heyecanim"...

Beni ben yapan tek seydi(mis). Simdi daha iyi anliyorum.

Negatifligin, sorularin, gecmisin ustunden heyecanimla basa cikardim. Umitliydim. Tanidigim herkesi sever, her durumdan bir ders cikarir, yasadigim herseyin beni beslemesini saglardim. Gelecege ait umutlarim, hayallerim  vardi. Hepsini de heyecanla dusunur anlatir, sesli gulmekten, sesli aglamaktan, hizli yurumekten cekinmeyen sanki daha dolu bir insandim. 

Icinde bulundugum donguden, duygudan veya herneyse iste ondan cikamiyorum bir turlu.

Wednesday, July 02, 2014

Obsesyon



Artik nur topu gibi bir obsesyonum daha var.

Converse, Superga gibi kumas ayakkabilarda veya herhangi bir spor ayakkabinin beyaz kisminda igne basi kadar bile toz kir gormeye dayanamiyorum.

Insanlar o converse ayakkabilari les gibi bir sekilde giymiyorlar mi, deliriyorum. Ustu basi tertemiz belki ama giydigi converse'in lastik kisimlari ve burnu toz kir icinde!!! Dayanilamaz!


Tuesday, July 01, 2014

Crate and Barrel Ceramic Tuberose Candle


Istanbul'da Crate and Barrel acildigini duyunca, kacirmadik ve Akasya Acibadem'dekine gittik.   Ozellikle perdeler, halilar ve mutfak kismina bayildim. Her zaman oldugu gibi yine cok guzel seyler vardi. Ahsap buyuk salata kaselerini cok begendim, bir tanesini satin alip Almanya'ya tasimaya karar vermistim ki, eger ararsam Almanya'da da boyle birseyi bulacagimi dusunerek almaktan vazgectim. Gene de elim bos cikamadim. Yukaridaki Ceramic Tuberose Candle'in kokusunu cok begendim ve severek satin aldim. Daha paketini acmadim. Yaktigimda kokusunun nasil olacagini, etkili olup olmayacagini merak ediyorum. 

Mumlarda soft ve cicekli kokulari cok seviyorum. Elmali, sekerli, karamelli mum ve oda kokularindan ise hic haz etmiyorum. Bana evde degilde daha cok pastahanedeymisim  hissini veriyor. En sevdigim mumlar arasinda Ralph Lauren Citrus Lilly ve  Coconut Lemongrass geliyor. Favori Room Diffuserim ise Zara Home Dark Amber. Bir de cok kullanmasamda arada bir Prag'dan aldigim bir Cek Markasi olan Manufaktura'nin Pearl and Honey adli oda spreyini kullaniyorum. Yemek yaptiktan sonra, mutfagi havalandirmama ragmen ortamda hala yemek kokusu varsa bu spreyden biraz mutfaga fis-fis liyorum ve ise yariyor.

Bu sene de bunu aldim

Su yazimda belirttigim kolonyalarin bu sefer Misket Limonlusunu aldim. Cok guzel, cok seviyorum bu kolonyalari...




Wednesday, June 11, 2014

Flormar CC Cream


Gecen hafta civardaki bir alisveris merkezinde Flormar'in orta boyda ama modern cizgilere sahip bir dukkanina girdim. Amacim, oje almakti ama ben dukkandan Flormar Yesil CC Cream ile ciktim. Dun yapis yapis, sicak ve yagmurlu bir Izmir gunune sabah 7'de baslayip aksam 11'de bitirdim. Saatlerce sokaklarda, 2 saat kadar da arabadaydim.  Hava ve ozellikle nem tam bir felaketti. Aksam eve dondugumde makyajim hala cok guzeldi. Sabah evden cikarken sadece yesil CC kremi uygulayip bir iki kucuk noktaya MAC concealer ile kucuk rotuslar yaptim. Ten rengi bir pudra ile sabitleyip alligimi surdum.


Bu CC kreme gercekten bayildim!!! Hem cildimin iyilesip agir makyaj yapmama gerek kalmadigina sevindim hemde kremin bu kadar ucuz ve guzel olmasina:) Ilk CC cream tecrubemdi, cok cok memnun kaldim.

Flormar'in diger urunlerine de sans verecegim. Ozellikle alliklarini ve diger renkli cc kremlerini merak ediyorum.




Sunday, June 08, 2014

Sise




Oturma odasindaki barda acilmis ve bir kismi icilmis raki sisesi gozume takildi... Nasil olduysa unutmusum, sorunca hatirlatti.

"Birkac ay oncesine kadar buzdolabinda muhafaza ediyordum ama artik disari cikardim." dedi...

Annem, 8 sene once babamin vefat ettigi gece acip ictigi rakinin sisesini hala hatira olarak sakliyor. Ayni, babamin banyosunda duran parfumleri, tras takimi, taragi ve taragi uzerindeki saclari gibi. 

Sonra, bir an icin, acaba ben öldügümde benden kalanlari bu sekilde saklayacak veya hayatina entegre edecek biri olacak mi diye aklimdan gecirdim. Musluklarimin tekrar acildigini gorunce ses etmedi ve konuyu mukemmel bir sekilde gecistirmeyi basardi. 

Bu kadar guclu bir kadinin nasil benim gibi kizi var gene hayret ettim. 


Wednesday, May 21, 2014

Yazi

Universite yillarinda dalis lisansim ve denize buyuk bir ilgim vardi. Hala daha var ama cografi sartlardan dolayi 2005'ten beri kendimi cok kisitladim. O yillarda (sanirim 2003 yili, tam emin degilim) bir sitede cok sevdigim bir balik hakkinda calisma yapip bilgileri internette paylasmistim. Nerden nereye...

Iki gece once, 2012 de kapattigim Facebook profilimi actim. Ne var ne yok, millet neler yapmis, bir gelisme var mi, Facebook arayuzunu degistirmis mi diye bakarken gecen agustos ayinda bana tanimadigim birinden asagidaki resimdeki mesajin geldigini gordum. Mesaj 10 sene once yazdigim o yazi hakkindaydi. (Kapali profile mesaj dusmesi ayri bir sacmalik, bu kadar gec cevap verdigim icin ayrica uzuldum. Kendisine tesekkur mesaji atip, profilimi tekrar kapattim, umarim mesajim ona ulasmistir.)






Eger 10 sene sonra boyle bir tesekkur veya ovgu (adini her neyse siz koyun) alacagimi bilseydim, balik hakkindaki o yaziyi heralde saklardim...Okuyucu benim bile ne yazdigimi unuttugum bu yazinin linkini bana yollamis ancak ben linki bir turlu acamadim.

Siz kendi atesinizin derdiyle, kavrulur giderken, dunyanin bambaska bir noktasinda hic tanimadiginiz biri 10 sene once yazdiginiz bir yaziyi internetten bulup hakkinda tesekkur edebiliyor, sizi birazda olsun icinde bulundugunuz durumdan kendisi habersizde olsa cekebiliyormus. Bu isin mutlulugu (hele 10 sene sonra- bugunlerde) tarifsizmis...

Bu mesaj ustune kac gundur, daldigim yillari, dalis buddy'lerimi ve hocalarimi dusunuyorum. O yillara donebilmek sanirim herseyimi verirdim.

Nostalji sen cok pis bir hastaliksin! Kahretsin...







Friday, May 16, 2014

Hayat...

gercekten cok zor. Ve yasamak benim icin gitgide karmasik bir hale geliyor.  Kendimi labirentin icinde hissediyorum, nereye gidecegimden yolumu nasil bulacagimdan zerre haberim yok.

Friday, May 09, 2014

Hasta (hemde kafadan)

2014 benim icin gercekten cok ilginc bir yil...Yapmadigim, erteledigim, yapmaya usendigim veya korktugum herseyi cesaret toplayip bu yilda gerceklestiriyorum.

Gecenlerde bana 8 yildir agri cektiren 20'lik dislerimden kurtuldum. Cok korkuyordum, gittigim disciler her sordugunda veya cekilmesi gerektigini soylediklerinde olmaz diye diretiyor, cekimi erteliyordum. Sonunda o koltuga oturup dort disimden de kurtuldum. Ne disleri cektirirken ne de sonrasinda herhangi bir agri hissetmedim toplamda 4 tane agri kesiciyle, herseyi kazasiz bleasiz atlattim. Korkmaya gerek olmadigini disleri cektirdikten sonra anladim.

Bu dislerden kurtulmak benim icin buyuk bir cesaret gerektiriyordu bu yuzden zaman zaman dusunuyorum. Uzerinden onca zaman gecmesine ragmen disin kemikten cekilirken ki hissedilen veya duyulan "sanki cam kiriklarini eziyormus gibi" cikan "kitir kitir" bir ses yok mu?? Iste o ses benim hala kulaklarimda ve dis cekimi animi dusunurken bile o sesi duyup cenemin sizladigini hissediyor ve urperiyorum...

Pek cok kisinin basina gelen basit bir dis cekiminde bile olayi dramatik hale getirebiliyorum, doktor fobisi yaratabiliyorum. Umarim hayatim boyunca sagligimi kaybedip ameliyatlik bir duruma gelmem...Hasta olarak gayet sikici, histerik, basa bela olacagimdan yakinlarimin bana bakmayi red edip beni en yakin bakim evine birakacagindan eminim.



Tuesday, April 22, 2014

Unutulmuş Bıçaklar

Dun Murathan Mungan'in dogum gunuymus...En sevdigim siirlerinden biri de budur. 


Hem kendine kıydın
Hem de bana
Ardına bile bakmadan gidiyorsun şimdi
Hey delikanlı
Hey delikanlı
Sırtımda unuttun bıçağını
Ne kadar gitsen de uzağa
Kanımın izi kalacak avuçlarında
Hey delikanlı
Hey delikanlı
Geri döneceksin
Bir dolunay vakti
Geri döneceksin
Gömmek için
Beni öldürdüğün yere
Kendini usulca
Aşka, şiire, ölüme bırakmış
Ve çoktan toprağa karışmış
Bedenimin sırtında
Bulacaksın ay ışığında bıçağını
Kanını silip alacaksın koynuna
Saplamak için başkalarına
Hey delikanlı
Hey delikanlı
Unuttuğun bu kadar mı?

Saturday, April 05, 2014

Cingene Belgeseli


Cingeneler hakkinda kisa, bol odullu ve cok eglenceli bir belgesel...Izleyipte tebessum etmemek imkansiz.





Tuesday, April 01, 2014

Melvita Damask Rose Floral Water



Icinde ne oldugu belirsiz kimyasal iceren tonikleri kullanmak yerine bu gul suyunu yuzumu nemlendirmek icin kullaniyorum. Sivilce yapmadigi, kizarikliklara iyi geldigi ve cildimi yatistirdigi icin gorevini fazlasiyla yerine getiriyor. Daha once kullandigim Turk gul sularina kiyasla kokusu cok keskin, EFT sertifikasi  mevcut ve sisesinin sprayi var. Boylece her defasinda kapagi acmaya ugrasmiyor,  sisenin icine toz, partikul vs. kacirmiyorum. Zaten Melvita'nin simdiye kadar kullandigim hicbir urununde sorun yasamadim. Tum urunlerini cok seviyor, cildime cok iyi geldiklerini dusunuyorum. 

Melvita gul suyunu Araliktan beri hemen hemen her gece su yazimda bahsettigim gullu urunlerle beraber kullaniyorum. Bu yuzden gece belli bir saatten sonra evim, "Icinde 52. Gece Duası Yapilmis Cami" gibi kokuyor.


Lemon Tree, Hiam Abbass ve Yildiz Tilbe



Detaylara cok girmeyeyim ki filmin zevki kacmasin. Lemon Tree filmi gercek bir hikayeden alinmis, epey  kasvetli ama bol odullu ortadogu yapimi bir film. 

Ben begendim ve size de izlemenizi tavsiye ederim. 

Ayni basrol oyuncusu Salma gibi, bag ve bahcelerini aile buyuklerinden devralmis bir Ege'li olarak hikaye beni cok etkiledi. Kendimi Salma yerine koyup acaba onun yerinde ben olsam ne yapardim diye dusundum. 

En son sahnede de dayanamayip okkali bir kufrettim. Bu baglamda film duyguyu cok guzel aktarmis, sinirimizi tepemize cikarmayi bilmis. Belki de ben cok etkilendim bilemiyorum. Sizde bir izleyin, bakalim neler dusuneceksiniz? Acaba benim kadar etkilenecek misiniz?

Bu arada, bu film sayesinde tanimis oldugum  Hiam Abbas (Salma),  Yildiz Tilbe'nin Filistinli ablasi olabilir mi?



5 Nisan 1945

...Cem Karaca'nin dogum gunuymus. Bu gece nasil oldu da koltukta otururken bu bilgiye ulastim bilemiyorum...Dogum gunune 4 gun kalmisken bunu atlamak icimden gelmedi. Benim en sevdigim ve soylemesini cok zor buldugum Cem Karaca sarkilarindan birisi "Omrum".  Sizin favori Cem Karaca sarkiniz hangisi?


  


dogustaki o muhtesem guzellik bile ,nereden gozlersen gozle
dolu dolu goz yasi ile kan ile, terle
degil mi omrum




Friday, March 21, 2014

Kardesim...

Bu sabah saat 06:29 da, kardesimden gelen ilk mesaj...




25 yasinda Turkiye'de yasayan (yasamaya calisan) yasi genc ama ruhu ve sinirleri cökmus bir insan. 3000 km otedeki ablasina verdigi habere bakar misiniz? Suaralar ozel bir durumum olmasina ragmen,  bana naber, nasilsin diye sormuyor, sorma ihtiyaci hissetmiyor, biliyor ki her kosulda ben ondan cok daha iyiyim. Gunaydin dedikten sonra ettigi ilk laf -gunde soyle girip baktigi- internet sitesinin kapatildigi ve ondan zorla alinmis hak. Gepegenc bir insan güne böyle mutsuz, umitsiz, tedirgin basliyor. Aksama ne olacak, eve nasil gelecek belli degil? Gidecegi hastaneye biber gazi atilabilir, binecegi otobuse saldiri yapilabilir, pastasini yedigi kafede veya metroya bindiginde satirli biri tarafindan linc edilebilir.

Her olayda once telefonla onu ariyorum. Gonullu sandik denetcisi olup oylara sahip cikacagi icin cevresindeki herkes onunla gurur duyuyor. 

Tum bu yasanlarda ezilen, zarar goren hep gencler oluyor. Kardesim ve meydandaki bu insanlar gencliklerini bir daha yasamayacaklar. Yasitlari oldurulurken, kafalarina gozlerine fisekler yerken, kacirip gittikleri bu seneler onlara bir daha geri verilmeyecek. Keske o iclerindeki full enerji sömürülmese de bilime, sanata,  üretmeye harcansa...

Thursday, March 20, 2014

Su Icmek

Mart ayina girdik nerdeyse deviriyoruz ya, ortalarda rejim listeleri, kilo vermek icin oneriler ucusuyor. Bilincli bilincsiz herkes blogunda veya sosyal medyada rejimlerinin puf noktalarini paylasip tavsiye vermekten cekinmiyor. 

Bu listelerde cok sinir oldugum birsey var. 3-4 kilo veren herkes, kendini Taylan Kümeli zannediyor ve basliyor kliselerden bahsetmeye. En bilindigi ise su: 'Gunde mutlaka 2,5-3 lt su icmelisiniz' Bununla da kalinmiyor 'Hem de icine limon koyun' filan diye oneriyorlar.


Bu oneriyi yazan arkadasa 'Heyyy!! Sen salak misin?' diye sormak istiyorum. Mesela dusuk tansiyonu olan bir insan nasil gunde 3lt su icebilir?  Hele ki bu 3 lt'yi limonlu bir sekilde tuketiyorsa...Cok su tuketiminin hipoantremiye kadar gideri var. Bilip bilmeden kilosu ne olursa olsun bugun gune 3 lt su icmekle baslayin demek kadar yanlis birsey olamaz. O oneriyi vereni, verilen oneriyi dinleyen kisileri anlamiyorum. Borekleri, kebaplari mideye indirip 3 lt limonlu suya iksir muamelesi yapmak sacma. Agzimizi tutmayi ogrenmeliyiz!

Wednesday, March 19, 2014

Le Couvent des Minimes

Buraya yazmak istedigim o kadar cok yazi var ki...Bir gunumun 50 saat filan olmasini dilerdim. Neyse ki hersey yoluna girecek. Saf bir sekilde hic olmadigim kadar umitliyim :)

 Le Couvent des Minimes L'occitane Grubuna bagli dogal bakim urunleri ureten bir marka. Markayi ilk gordugumde fikir sahibi degildim ve Ingilizce'den yola cikarak adinin Minime'nin Manastiri oldugunu tahmin etmistim. Eve gelip marka hakkinda okudugumda hakli oldugumu gordum. Ilk olarak deneme acisindan Regenerating Facial serumunu kullandim ve cok cok memnun kaldim. Problemli cildimi yatistiran, cok guzel kokan, raf omru (maalesef) 6 ay olan ve bu yuzden hemen kullanilmasi gereken bir urun.  Serumu 'Hemen bitirmeliyim 6 aydan uzun kullanmamaliyim.' diyerek her gece kocaman 3 damla kullandigim icin 2,5 aya zor yetistirdim. Ikinci siseye coktan basladim ama bu sefer, daha az kullaniyor kullanim suresimi arttirmayi dusunuyorum.

Le Couvent des Minimes hikayesi cok ilginc! Markanin temelleri 17. yy'da bir manastira dayaniyor. Minim Kardesler 17.yy'da Fransa'da yasayan botanik bilimiyle ilgilenen monklar ve Fransiz Devrimi'ne kadar manastirin bahcesinde cesitli bitkiler yetistirip onlarla cevrede yasayan halka tedavi sagliyorlar.

Fransiz Devrimi'yle Manastir 1862'ye kadar bos kaliyor ve sonunda tekrar acilip hastalara yardim edilen bir yer haline donusturuluyor. Manastir ardindan Franciscan Missionaries of Mary' nin eline geciyor. 2000li yillarda  Franciscan Missionaries of Mary deki misyonerler yaslanip sayilari azalinca manastir once kremlerin yapildigi tesise ardindan da bir spa otele donusturuluyor. (Ben bu kismi  internet sayfasinda ilk okudugumda hafif bir siritmistim. Bu kadar cok insana yardim eden kac asirlik bir manastirin en sonunda spa otele donusmesi bana bir 'Pes' dedirtti)

Le Couvent des Minimes hayvan uzerinde testlere karsi, paketlemeleri ve urunlerinin icerikleri cok sade. Serumundan memnun kalarak asagidaki urunlerinide aldim. Lip balm'inin biraz likit olmasi, goz kreminin de raf omrunun sadece 3 ay olmasi hosuma gitmesede markadan son derece memnunum ve bitince tekrar alirim. (ki serumunda ikinci sisedeyim bile)

Son birkac senede cildime kullandigim urunlerde bakis acimi cok degistirdim ve gelistirdim. Bundan da cok yarar gordum. Bu yaklasimimi uzun sureler koruyacagimi dusunuyor Le Couvent des Minimes'i kesfettigim icin kendimi mutlu hissediyorum.


 Web sitelerinden anladigim kadariyla 11-12 ulkede satis olanaklari var ve Turkiye bu ulkeler arasinda degil. Yurtdisi siparislerinde regenerating serumuna sans vermekle ise baslayabilirsiniz :)










Wednesday, January 29, 2014

Zaptcioglu vs. Dolce and Gabbana




Sabah, bu ayakkabiyi gorunce aklima gelenler:

90'larin ortasi sanirim. Izmir Alsancak'taki Zaptcioglu Ayakkabiya gidip anneanneme yukaridaki ayakkabinin fiyonksuz, lacivert, kalin topuklusundan aldigimizi  hatirliyorum. Hani olduya simdi boyle bir ayakkabi almak istesek, ortada ne Zaptcioglu, ne Julia, ne Feyhan, ne Nazan, ne de Gondol kaldi...O yillarda bu saydigim ayakkabicilarin cogunun raflarinda kendi urettikleri gercekten deri ayakkabi ve terlikler olurdu. Istenilen ayakkabinin  numarasi mi yok, cirak  aksamustune Kemeraltindaki depodan yenisini getirir, anneannem parasini oder sonra bizi ayakkabiyi almaya yollardi. Bu magazalar o zamanlar benim icin acayip sikici, deri kokan ve yerleri hali kapli bogucu yerlerdi. Demir ayakkabi cekeceklerine goturmesinler diye alarm takilmaz, musteriden suphenilmezdi. Musteri de iceri girdiginde 'Ben sadece bakiyorum' demez, ne aradigini soyler onune istedigi tarzda ayakkabinin getirilmesini koltuklarda beklerdi. 

Ne annemin ne de anneannemin ayakkabi magazasina girip ordaki saticilarla hizmet göremedikleri icin dalastiklarini hic hatirlamiyorum. Saticilar kibar, mesafesini koruyan eli yuzu duzgun adamlar olurlardi. Ikiside paketinden yeni cikmis temiz corap ve uygun kiyafetlerle musait bir zamanda magazaya gider, sakiz alir gibi canlari sikildikca ayakkabi almazlar, ayakkabi sayilariyla ovunmezler ve ayakkabi almaya ozel bir zaman dilimi ayirirlardi. Markalari sadece Divarese ve Deriden'de bulabildigimiz yillardi.

Simdi 760 Euro yu gozden cikarip yukaridaki ayakkabiyi almak istersek, is molasinda bir tikla kapimizin onune kadar bu ayakkabiyi getirtirtebiliriz. Ayagimiza olur olmaz, o saticinin derdi degil tabi ki. Olursa ne ala, olmazsa postanelerde uygun numara ayagimiza oluncaya kadar getir-gotur veya iade islemi yapar, cilgin alisverislerimize devam eder ayakkabidan sikilip modasi gecince veya dandik bir Ispanyol markasi replikasini yapinca da Ebay'de satariz. 

Iste bir ayakkabinin bana sabah sabah dusundurttugu...

Friday, January 10, 2014

Tchibo Tüy Toplama Makinesi


Erkek arkadasimin Tchibo'nun indirim reyonunda gordukten sonra alip evde denedigi, sonrasinda cok begenip benimde dun aksam aldigim super bir alet!!! Giymedigim, yeni ama uzeri kabarmis yun-karisimi bir paltomun uzerindeki tuyleri jiletleyip tertemiz yapti. Sanirim artik satista yok ve sadece indirim reyonlarinda duruyor. Eger bulabilirseniz siddetle tavsiye ediyorum.

Clarisonic Mia 2 Deneyimim



Kalkip uzun uzun Clarisonic Mia 2 hakkinda yazmayacagim. Internette cihazi anlatan guzel, detayli ve izlemesi cok keyifli videolar var. Onlari izleyerek hem marka hem de Mia 2 hakkinda genel bir bilgi sahibi olabilirsiniz. Hic duymayanlar icin kisa bir ozet geceyim, Clarisonic Mia 2 ulrasonik yuz temizleme cihazi ve insan kulagının isitemeyecegi kadar yuksek frekansli ses dalgalariyla (yani >20 kHz) cildi temizliyor.

Ben bu postta size kendimce gozlemledigim ve aklimda tuttugum kisa kisa notlari derledim: 

- Oncelikle daha onceleri blog'da da belirttigim gibi 2011-2012 arasi cok sorunlu bir cilde sahiptim. 2012 araliktan beri cildim icin dogal tedaviye yoneldim ve dogal yag karisimlari kullanarak bir sene icinde cildimi iyilestirdim. Agresif bir sekilde cikan aknelerimi gecirip en sonunda sivilce lekelerimle kaldim. Arada bir-iki tane gene sivilce cikiyor ama oncesi gibi cok rahatsiz etmiyor. Yani cihazi aldigim zaman cok problemliden az problemli bir cilde gectigim bir donemdi, yuzum agresif aknelerden temizlenmisti.

-Cihazi 7 Aralik 2013 de aldim ve o gunden beri (4 gece aksatmam disinda)  her gece kullaniyorum. Deep pore fircasini haftada iki gece, diger sensitive fircasini ise geri kalan gecelerde kullaniyorum. 

-Bana bir dakika yetmedigi icin otomatik olarak verdigi sureyi (1 dk'yi) asiyor, canimin istedigi gibi 2-3 dakika kullaniyorum.

-Her gece farkli bir temizleyici deniyorum. Clarisonic'in verdigi promosyon temizleyiciyi de kullandim cok sevdim. Yuzumu germedi. Gercek boyunu kesinlikle denerim.

-Mia 2 nin pilinin bitisi cok komik. Tam kullanirken 'BIRP- BIRP' diye garip bir sekilde titreyip aniden duruyor. Adeta ruhunu teslim ediyor :))

-Telefonla konusurken, Facetime yaparken rahatca kullanabilirsiniz cunku sesi karsi tarafa gitmiyor.  Oysa elektrikli dis fircasi kullanirken ayni durum soz konusu degil;)) (Tespite bak hizaya gel...)

-Bu kadar konustuktan sonra cildime olan etkilerini soylemeliyim. Ben Mia 2'den  cok ama cok memnun kaldim. Cildimdeki porlar kuculdu ve sivilce lekelerim cok azaldilar. Bazi videolarda bahsedildigi gibi ilk kullandigim zamanlarda herhangi bir sivilcelenme yasamadim. Cildimde siyah nokta olusumu zaten yoktu ama beyaz noktalardan cok muzdariptim ve onlarinda ustesinden sanirim Mia 2 ile geldim. Cene kisminda olan farkli renk tonlamasi duzeldi ve genelde kizarik olan cildim biraz daha normale dondu. Keske daha once alsaymisim diyor severek kullaniyor, herkese tavsiye ediyorum.  

Killandigim noktalar: 

-Her kullanimdan sonra fircasini cikarip kurumasi icin uygun pozisyonda yatiriyorum, acaba fircalari hergece cikarip takmak Mia 2 nin dislilerini bozar mi?

-Cihazin bozuldugunu nasil anlayacagiz?Ortada ultrasonic bir cihazdan bahsediyoruz. Evet makinanin cikardigi bir ses var ama ultrasonic dalgalarin uretilip uretilmedigini nasil anlayacagiz? Garanti sureside az olunca sanki hemen bozulacakmis hissiyatina kapildim.  

-Blogu izleyenler tanitim yapmadigimi bilir. Clarisonic'le  uzaktan yakindan hicbir ilgim alakam yoktur. Burda yazilanlar 1 ay kullanim sonunda yazdigim kendi tecrubelerime dayanan objectif goruslerimdir. Iki-uc ay sonra tecrubeme dayali olarak hakkinda ne yazarim bilinmez, garanti edilemez. 

Haset


Son zamanlarda aklimin almadigi ve sok icinde izledigim bir sey var.

Benimde gicik oldugum, nefret ettigim, dalga gectigim, elestirdigim ünlüler veya bloggerlar var. Hatta bazilarini o kadar simarik, görgüsüz ve (biraz agir olacak ama) ucuz buluyorum ki ne siz sorun ne ben soyleyeyim. Evet dogru...Herkesi sevmek zorunda degilim!

Sadece kendi capimda degerlendirdigim, gulup gectigim bazen 'yok artik' dedigim bu kisilerin hicbirinin fotografinin veya videosunun altina hakaret veya kiskanclik iceren onur kirici, rencide edici yorumlar yazmiyorum. Paylasilan guzel bir manzara resminin altina 'Benimde seninki gibi antrenör bir babam olsa, o manzarali evde yasardim' gibi igrenc yorumlar birakmiyorum.

Hayatta ogrendigim  en guzel sey olmayanlara uzulmek yerine elimde olanlarla mutlu olmayi, sukrederek yasamakti. Kabul ediyorum, olgun degildim, tecrubesizdim ve bazen gereksiz hirs yaptim. Elimdekilerle mutlu olamadim ama ne gencligimde ne de simdi, bir baskasinin sahip oldugu seylerden dolayi ona hakaret etmedim. Hele hele,  sirf bende yok diye maddeye sahip olan kisiye 'baba parasiyla mi bla bla bla...' diye camur atip metaya tapmadim.

Bu bir psikolojik rahatsizlik mi bilmiyorum.

Bu yaziyi yazmak istedim cunku kiskanc yorumlar birakan insanlar bence cok onemli bir seyi bilmiyorlar.

Aslinda bu dunyada hicbirseye sahip degiliz.

Birkac hafta once kidemli bir is arkadasimiz saglik sorunlari yuzunden bazi el parmaklarini kaybetti. Zaman zaman onun basina gelenler bana gelseydi diye dusundugumde, sahip oldugumu sandigim maddi seyleri gectim ve aslinda vucudumun bile bana ait olmadiginin farkina vardim. Sahip oldugumuzu sandiklarimiz ve hatta bazen hakkimiz oldugunu dusundugumuz seyleri kazanmak ve kaybetmek o kadar kolay ki...

Hayat gercekten kisa...Haset sizin ruhunuzu, gucunuzu emer. Zamani kiskanclikla, ona buna laf atmakla gecirmek yerine insan ozune donup kendini dinlemeli. Biraz arinip, ruhunu temizlemeli...


Görsel                  



 

Güç


'Bir adamın karakterini test etmek istiyorsan, ona güç ver.' lafini gercekten Abraham Lincoln mu soyledi bilmiyorum ama bu sozun ne kadar dogru oldugunu ekim ayindan beri bir kez daha goruyorum.  

Guc insanlari kustahlastirabiliyor ve simartabiliyormus. Cigerini bildiginizi sandiginiz, naive oldugunu dusundugunuz insanlarin sahip olduklari guc sonrasinda cok sert karakter degistirmesini iclerinde tasidiklari  eziklige bagliyorum. Insan sahip oldugu gucu sesli bir sekilde savunmamali, göze sokmamali, gücle show yapmamali ve sessiz bir sekilde ilerleyip gucu nasil yonetecegini bilmeli.

Bence guc iki ucu keskin bir bicak. Insani rezil de gösterebilir, vezir de...

Wednesday, January 08, 2014

Düşerim





O nasil bir 'duserim' demek...Her dinleyisimde tuylerim diken diken oluyor. Muthis! Muthis! Muthis!

Friday, November 29, 2013

Barbecue Smoking Chips

Farkli alkollu iceceklerin saklandigi variller parcalanip grill yaparken atese atilmasi icin piyasaya posetler icinde sunuluyor ve 'Barbecue Smoking Chips' adini aliyor. Barbeku yaparken bu parcalar grile atildiginda, ickiyle terbiye olmus odun kokusunun yiyeceklere farkli bir tat verdigi soyleniyor. Ben bu yaz bunlari deneyemedim, varliklarindan daha yeni haberdar oldum ya, meraktan ölebilirim.
 
Smoking Chipslerin farkli cesitler hakkinda bilgi sahibi olmak isterseniz surdan inceleyebilirsiniz.
Odun, yanma, duman hakkinda daha fazla kimya bilgisine sahip olmak istersenizde bu linki inceleyin. Cok faydali bilgiler var. 
 
Konu grilden acilmisken, sunuda belirtmeden gecemeyecegim, bir barbeku partisinde cok fazla aroma kullanip herseyi asiri soslamak ve ekstra tatlandirmak bana fazla Amerikan usulu geliyor. Grilde pisirileceklerin uygun dozlarda tatlandirip herkesin damak tadina uygun bir sekilde terbiye edilmesini cok daha uygun buluyorum.
 
 

Monday, November 18, 2013

Iyilik eden...

...gercekten de iyilik buluyor. Ben bugun bunu bir kez daha tecrube ettim.

Universite biteli, stajlarimi tamamlayali yillar oldu. Okulumla, stajlardaki amirlerimle, hocalarimla iliskilerimi o gunlerden bugunlere hic koparmadim. Yanlarinda cok guzel gunler gecirdim. Tabiri caizse 'it' gibi calisip  maximum fayda saglamaya baktim, onlarda benden bildikleri hicbirseyi esirgemediler. Onlari hep cok guzel anilar icinde hatirliyorum. 

Referanslariyla, destekleriyle  hayatima yurt disinda yeni bir sayfa acinca, benden sonra yanlarina gelen ve hayali benim gibi yurt disinda okumak/calismak olan ogrencilere beni ornek gosterip isteyenlere hala benim email adresimi verirler. Stajyerlere benimde fikrimi sormalarini isterler. Bu baglamda da kendimi onlarin arasindan hic kopmamis hissediyorum, sanki birgun burda isler kotu gitse Turkiye'de siginacagim bir yer var gibi geliyor.

Hic usenmem, lisans mezuniyetimden bu yana seneler gecmis olmasina ragmen hala benden fikir ve yardim isteyen ogrencilere sayfalar dolusu email yazarim. Arada o emailleri yazarken, basimdan gecen caresizlikleri dusunur, anlatir, empati kurmaya ozen gosteririm. 'Benim imkanlarim genisti ama acaba bana yazan ogrenci ona bahsettigim filanca kitabi bulabilecek mi bulamazsa ne olur?' diye tavsiye ettigim kitabin elektronik versiyonunu bile ekleyip yollamisligim vardir. Aralarindan utopik isteklerle gelen, gercek disi hayallere sahip olanlari da uyarir ne yapabilecegini nasil yol katedebilecegini anlatmaya calisirim. Eger maillerine cevap veremiyorsam ve yazi yazmaya zamanim yoksa o ogrencilerin bana bos bir zaman vermesini ister telefon numaralarini alir ben ararim. Morali bozuklara moral takviyesi yapmisligim karsiliginda 'Seninle yazisirken kendimi acayip pozitif hissediyorum, bu isi basaracagim kesin' diye mailler almisligim vardir. Her insan mesleki anlamda bir noktaya kadar bildiklerini yeni jenerasyonla paylasmali.

Ogrenciligimde Israil kokenli arkadaslarimda  gozlemledigim ve hatta ozendigim ama biz Turklerde gercekten de en cok eksik olan sey bu: Birbirimize, veya bizden sonra gelen genc jenerasyona destek olmamak, onlarin elinden tutmamak.

Hal boyle olunca, tanimadigim insanlara kendi capimda elimden gelen herseyi yapinca, benimde bir sorum oldugu zaman, insanlardan biraz ilgi bekliyorum. Insanlarin beni basindan savmasindan nefret ediyor, umurlarinda olsun ya da olmasin onlari kendi capimda kotu kredilendiriyor, iliskimi sinirli tutuyorum. 

Dun gece kafamin takildigi, sikintili bir konuda, hic tanismadigim, global bir sirkette cok onemli bir pozisyonda bulunan birine mail attim. 'Kendimi kucuk dusurur muyum? En fazla ne olabilir ki?Cevap vermez olur biter...' dedim. Bu sabah,  ise geldigimde posta kutumda insider bilgilerle dolu epey uzun bir cevapla karsilastim. Hemde icinde internetten kolay bulamayacagim,  telefon numaralari ve mail adresleriyle!!! Hatta mailin en sonunda daha fazla sorun varsa yardimci olabilirim diyen, bundan cekinmeyen, sahip oldugu pozisyonun egosunu etkilememis biri!!! Muhtesem!!!!

Nasil mutlu oldum anlatamam! Hatta o kadar sevindim ki sevincten yanlis birsey yazarim diye kendisine hemen cevap veremedim. Utanmasam 'Sizinle yazisirken kendimi acayip pozitif hissediyorum, bu isi basaracagim kesin' filan yazacagim.

Bu dunyada hirsli, sevimsiz ve bosuna oksijen tuketen asalak insanlar hala var ama birsey yaparken menfaatini dusunmeyen, iyi insanlarda var. Ben o insanlari cok seviyorum ve dunyanin onlar sayesinde daha guzel, cekilebilir oldugunu dusunuyorum. 

Thursday, October 31, 2013

Banyo


Odalarda kullandigimiz vitrin, komodin ve benzeri mobilyalarin ayni yukaridaki gibi banyo veya mutfak gibi yerlerde kullanilmasina bayiliyorum. (resmi surdan asirdim)

Yukaridaki banyoda cerceveleri, eski komodini, masa lambasini cok sevdim. Ben olsam (eger yer varsa) boyle bir banyoya bergère koltuk ya da  sik bir ottoman da eklerdim. Boylece cilt bakimi, maske vs. yaptigim zamanlarda oturma odasinda beklemez banyoda bekler dergi filan karistirabilirdim. Kucuk ama cok sik bir detay olurdu bence.

Banyoda en sinir oldugum sey, banyo aynasinin arkasinda kocaman hantal bir dolabin olmasi. Benim banyo aynam da ayni yukaridaki gibi, duz, buyuk, ince ve arkasinda hicbirsey yok. Boyle bir ayna banyoyu acayip ferahlatiyor. Evet, belki elimin altinda olmasi gereken cabuk tuketim ihtiyaclarina hemen ulasamiyorum ama genede cekmeceyi acip onlari cikarmaktan usenmiyorum. Banyoda hantal zevksiz bir dolaba sahip olmaktan bin kat daha iyidir bence.

Banyolarda sevdigim diger hos bir ayrinti ise, (eger dekorasyonla dengeli bir sekilde kullanilirsa) kalayli bakir hamam aksesuarlari. Icine sabun veya herhangi birsey yerlestirilebilecek bakir hamam taslari, islemeli osmanli bakir sabunluklari hem cok sik buluyor hemde Anadolu kulturumden bir parca olarak goruyorum.

Banyolarin vaziyetleri Almanya'da da Turkiye'dekinden cok farkli degil. Eger bir villaya tasinmayacaksaniz veya evinizi kendiniz yaptirmiyorsaniz yukaridaki gibi ferah bir banyo bulabilmeniz cok cok zor. Ben burda ev bakarken kapisi tam acilmayan, kapinin arkasina lavabo konulmus banyo bile gordum. Banyonun penceresi bile kapinin acilma araligindan daha buyuktu. Olurda eve overweight bir misafir gelirse, misafiri once bahceye cikarip ancak pencereden banyoya sokabilirdim.

Kisa zamanda yeni bir eve tasinacagiz...Bu postu yapmamdaki sebep su...'Sevgili Evren, karsimiza buyuk, duzgun seramikli banyosu olan, guzel bir ev cikar!!!'

Friday, September 13, 2013

Saffiano leather



Bu saffiano deri dedikleri sey yaklasik 2-3 seneden beri moda. Ben  ilk Prada cantalarda gordum, ne yalan soyleyeyim ilk gorusumde cok hosuma gitti. Mat uzeri minik minik cizgili, dokulu bir deri cesidi. Sonra herseyde oldugu gibi onunda suyunu cikarmayi basardik. Sirasiyla tum markalar bu deriyle birseyler kullanmaya basladilar, hizli tuketim markalari bu deriye benzer plastik urunlerle karsimiza ciktilar ve sizi bilmem ama bana artik gina geldi. Ilk gordugumden mi nedir, Saffiano deriyi sadece Pradalarda yakistiriyorum. Kendime aldigim Dkny pudra renkli clutch icin ise cok pismanim, elimde cok ucuz durdugunu dusunuyorum. Yeni moda olmus birseyi ilk cikaranlardan takip etmek gerekiyor bence...Turevleri cogaldigi zaman elde ucuz durma ihtimali artiyor ve bir sekilde  is taklide giriyor. Sahsi fikrim budur.

Thursday, September 12, 2013

How to take the perfect selfie?

Bugun sacma aktiviteler konusunda adeta master yaptim, sinif atladim. Aslinda boyle biri degilim ben...Saatlerce mantikli seyler izleyip enterasan seyler hakkinda konusabilrim. (sunlarida izleyebilirim mesela. Falla pilla :p) Ama bos islerlede ugrasmayi bir o kadar cok seviyorum. Yapim bu :) (Meger bu videoyu izleyen 800.000 kusur kiside benim gibi dusunuyormus)


Wednesday, September 11, 2013

Herkesin bir popisi vardir

Fotograflar cekip sonra onlari unlu eserlerle karsilastirmayi seviyorum.

 Poppy Field (KKT)

Poppy Field at Argenteuil (Monet)
 
 Poppy Field (Monet)


 Poppy Field near Vetheuil (Monet)







Paşabahçe Kolonya Çay ve Kolonya Mimoza

Eve gelen Turk misafirlerime ironi olsun, kendilerini Turk evinde hissetsinler diye mutlaka lavanta ve limon kolonyasi bulundurur geldiklerinde de ikram ederim. Bunun hakkinda epey uzun muhabbetler cevirmisligimiz,  dudagini bukerek 'Kalk kizim misafire kolonya ver' diyen aile buyuklerinin taklidini yapmisligimiz vardir.  

Yukaridaki Cay Kolonyasini Paşabahçe'den aldim. Ev misafirden dolup tasmiyor ya, evdeki kolonyalar yeter, kucugunu alsam yeterli olur dedigim kolonyanin bildigin hastasi oldum. Kucuk boyu cantama da kolay sigidigi icin devamli tasiyor kafama estikce cay kolonyasi kullaniyorum.
Cay kolonyasi ile birlikte birde Mimoza kolonyasi aldim. Onu da cok seviyorum ama Mimoza, Cay kolonyasina gore daha agir ve ferah bir his vermiyor.  Cay bitince Mimozayi kullanacagim. Misafirlerde lavanta ve limonla idare etsinler :)