“İnsan, mizacında olmayan şeylere kalkışmamalı.” Bugünlerde sık sık bu cümle üzerine düşünüyorum. Büyümekle ilgili bir şey belki bu. Kendi kendine alışmakla ilgili. Çünkü ancak kendinle kavga ede ede öğreniyorsun ki mizacında olmayan şeylere kalkışınca fena halde tökezliyorsun, hasta oluyorsun, beceremiyorsun. Yani aslında başka türlüsünü beceremeyeceğimiz için, becersek bile sürdüremeyeceğimiz için kendimiz gibi olmak zorundayız. Aslında başka bir seçeneğimiz yok, mesele bu. Çünkü öteki türlüsü kalbin ritmini değiştirmeye benziyor, nefes alışverişini... Sanırım insan kendine bir yoldaş gibi alışıyor. “Yola bununla çıktık” diyorsun kendin için, “Batsak da çıksak da bu böyle”.
Kendine bir yoldaş olarak güvenmek zorunda olduğunu düşünmeli insan herhalde. Kendiyle delikanlı bir ilişki kurmak en iyisi. Kendini, kendin denilen o gövdeyi, eksiği gediği olsa da yarı yolda bırakmak, mesele bu. Kesip biçmeye çalışmamak... Belki de büyümek böyle bir şey. İnsan saçları ağardığı gün büyümüyor, çocukları olduğunda ya da mal mülk sahibi olduğunda. İnsan, “Ben de böyle biriyim işte” dediği gün büyümüş oluyor. Düşsek de kalksak da... Bazen de şüpheleniyorum aslında. Acaba insanı gelişmekten alıkoyar mı böyle düşünmek, değişmekten mesela?
No comments:
Post a Comment