Friday, March 23, 2012

Pressed duck at La Tour d'Argent

Press e giren ordek gozume hic "roasted" gorunmuyor. Tarifi icin tik tik...








Wednesday, March 21, 2012

Prosecco feat. Lemon Sorbet




Favori tariflerini neden topluca Obur Sincap adli blogunda yayinlamamasina anlam veremedigim Müge Worcestershire'in, Limon Sorbeli Margarita tarifini okuyunca, bende 2011 yazimin favori ickisi olan, yapimi cok kolay, modifikasyona acik limon sorbeli prosecco tarifimi yayinlamak istedim.

Fotografi gecen yaz Mövenpick Cafe'de cekmistim. Mövenpick Cafe'nin dünya üzerindeki menulerinin ayni olup olmadigi hakkinda hicbir fikrim yok ancak ickinin tarifi cok kolay,
denemek icin cafe aramaya gerek yok. Evde 3 dakikada hazirlanabilir, ferahlatici bir yaz ickisi.

Bu ickiyi elimdeki malzemelere gore farkli sekillerde denedim.

Eger elinizde extra dry prosecco varsa, o zaman bir bardak proseccoya bir top limon sorbe koyup direk servis yapiyoruz. Yok, eger dry prosecco varsa ve benim gibi tatli ickileri seviyorsaniz, o zaman tarifi dry prosecco+seker(artik kim ne kadar isterse)+limon sorbe olarak degistirebilirsiniz.
Ickinin yaninda tatli birseyler ikram edecekseniz o zaman ben size dry prosecco+limonlu sorbe kombinasyonunu sekersiz olarak oneririm.

Gelelim bunu nasil servis yapmamiz gerektigine...

Yukaridaki gorselde, prosecco icindeki limon sorbenin durusunu sevmediyseniz (ben ilk gordugumde o uzun kasigi sarap bardaginin icine mi sokayim, yoksa sorbeyi pipetle icimemi cekeyim karar veremedigim icin kucuk capli bir gulme krizi yasamistik) size onerim; tarifi duz, ayaksiz ve makul uzunlukta bir bardakta servis yapmaniz.
Diger turlu insan kendisini leylege aksam yemegine davetliymis gibi hissedebiliyor.

Ben bu tariflerin yaninda stroopwafle yemegi cok seviyordum. Zaten resimde gordugunuz uzere, bana da o gece dondurma wafflelarinin kirintilarindan getirmislerdi. Ama ben stroopwafle'li tek gecerim ;)


Havalar isinsa da yapip, icsek...

Sunday, March 18, 2012

Sinus

Biri var...

Ben ona ne zaman 'Naber? Nasil gidiyor?' diye sorsam, o da bana nasil gittigini sinus fonksiyonunun grafigi uzerinden anlatir. Guzel gecen gunlerinde grafigin tepe noktasi pozitif, kotu gecen gunlerinde ise o tepe noktasi negatif degeri alir.



Bu benzetmeyi cok severim. Inisleri ve cikislari olan sinus fonksiyonunda, bende kendimden birseyler buluyorum.

Neyse...Ama iste bugun onun icin ozel birgun cunku bugun onun dogum gunu. Ben ona yeni yasinda asagidaki grafikten diliyorum.


Hayatinda, ara sira, yatay eksendeki gibi negatif degerlere sahip olsada, yeni yasinda hayat enerjisi hep pozitif olsun! Ruzgari kolay, dogum gunu kutlu, mutlu olsun!


Wednesday, March 07, 2012

Gerhard Richter Painting ve Documenta 13




Yasadigim yerde, yaklasik bir ay kadar once, Gerhard Richter'in 80. yasgunu serefine, Corinna Belz tarafindan cekilmis 'Gerhard Richter Painting' belgeseli yayinlandi ve tartisildi. Gosteriye ilgi dusundugumden cok daha fazlaydi. 'Pazar gunu, bu sogukta, kim evinden cikip belgesel izlemeye gider ki?' diye kendi kendime bilgic yorumlar yaparken, eger biraz daha gec kalsaydim, iceri giremeyecektim. Belgesel, 2009 yilinda, Gerhard Richter'in Koln'deki atolyesinde, elinde kocaman kutuklerle 910-1 ve 910-2 uzerinde calismasini anlatiyor. Tabi ki farkli ulkelerdeki sergilere hazirlanmasi, asistanlari ve cevresindeki insanlarla (galeri direktorleri, esi vs.) olan iliskilerine de kisacik bile olsa deginilmis.

Gerhard Richter'in icine kapanik biri oldugu belgeselden rahatlikla anlasiliyor. Durum boyle olunca, belgesel de cok akici degil.

Belgeselin durgunlugu ve agirlikli olarak soyut iki eserine deginilmis olmasi bende biraz hayal kirikligi yaratmis olsada, soz konusu Almanya'nin hatta dunyanin yasayan en buyuk ressamlarindan biri olunca, sonuna kadar oturulup izlenmeyi hakediyor.

Buarada Gerhard Richter demisken, bu yazin Documenta 13 yazi oldugunu da size hatirlatmak isterim. Documenta 1955'ten beri, 5 yilda bir Kassel'de duzenlenen Dünya Sanat Fuari. Bu sene ki tarihleri ise 9 Haziran ve 16 Eylul olarak belirlenmis. Katilimci listesinde Richter'in adini goremesemde sanki bir yazida Documenta 13 icin hazirlaniyor oldugunu okumustum (Bundan tam emin degilim).

5 senede bir duzenlenen, boyle bir organizasyonun neden hala daha adam akilli bir programi yok anlamakta zorlaniyorum. Sanirim heyecani yuksek tutmak istiyorlar.


Sunday, March 04, 2012

Hayraniyim...

Fabrikalarda seri uretimin nasil yapildigini gosteren belgeselleri hep zevkle izlemisimdir. Hatta sirketimin üretim katindaki ziyaretlerine de hep büyük bir heyecanla katilirim. Üretilen urunlerin, kizaklarin uzerinden milimetrik araliklarla, muthis bir duzen icinde kaymasi, ardindan baska bir bandin üzerinden, farkli bir prosese tabi tutulmasi, bir kisminin paketlenmesi, sakat urunlerin ayiklanmasi gibi basamaklari saatlerce gozumu kirpmadan izleyebilirim. Birde asagidaki gibi gündelik hayatta kullandigimiz esyalarin, gidalarin üretim sürecini izlemek var ki ben onu da ayri bir zevkli buluyorum.



Bana babaannemin tencerelerini hatirlattigindan midir bilinmez, turuncu her türlü Le Creuset'nin
(döküm veya porselen) yeryuzundeki en büyük hayrani oldugumu söyleyebilirim. Kücük boyutlulari gene neyse ancak büyükleri fitik yapacak olcude agir. Cok sicak oldugunu tahmin ettigim o ortamda, onlari kaldirip, ordan oraya atip tutan ustalarini cidden takdir ettim.Tencerelerin döne döne boyanmasi isleminiyse ayri bir sevdim.



Yumurta fabrikalarindaki uretime de bayilirim. Bundan yillar once konuyla alakali olarak daha detayli ve uzun bir belgesel izledigimi hatirliyorum. O belgeselde yumurtalarin isikla kontrolu filan yapiliyordu. Bu videoda 0:37'de yumurtalarin havaya kaldirilmasina ve 0:54 de ki kirik yumurtalarin ilerlemesine bayildim. Yalniz cig yumurta kokusundan nefret eden biri olarak, bu üretimi sadece youtube ve televizyondan izlerken zevkli buldugumu belirtmek isterim.