Friday, June 25, 2010

Siyah, tul ve ayakkabi





Siyah, tul ve topuklu ayakkabi uclusunu getirse getirse bu kadar guzel sadece o biraraya getirebilirdi...O kim mi?Valentino Garavani...



Les Nereides Swan Baby Necklace for young mothers...



Var mi bundan daha konseptli bir anneler gunu hediyesi? Eger daha once gormus olsaydim genc yasta anne olan tum kiz arkadaslarima alip bu anlamli hediyeyi yollamak isterdim :))
Les Nereides'nin cok hosuma giden cicili Paris koleksiyonu icinde buraya tiklayin...


Tarihte bugun...


Ayni bu gece oldugu gibi gecen sene de su dakikalar baska bir kitada ve gene ofisteydim. Calisip, arada bir internet molasi veriyordum. Haberi gorur gormez cok uzulmustum. En yakin arkadasim olan Dori'me skype'dan olayi duyup duymadigini sormustum. Sende oku belkide benim okudugum yanlistir demistim. Kendimden suphe duymustum resmen. Ama maalesef dogruymus. Simdi bakiyorum da bir sene ne de cabuk gecmis olumunun uzerinden...

Kahve Mugimi sana kaldiriyorum Michael Jackson.

Seni gorebildigim, dinleyebildigim icin kendimi sansli hissediyorum! Cocuklarimin, hatta belki torunlarimin bana soracagi isimlerden birisin zira. Seni ballandira ballandira anlatacagim o zamani bekliyorum...

Thursday, June 24, 2010

Rent the runway


Bu postum Amerika'da yasayanlar icin. Ama umarim Turk yatirimcilara da biraz olsun ilham verir. Adi rent the runway olan bir site ile karsilastim. Mesela bir dugune gideceksiniz ama ne giyeceginizi bilmiyorsunuz. Hadi ne giyeceginizi buldunuz diyelim ama bu seferde o cok sevdiginiz unlu bir modacinin kiyafetine para ayiracak bir butceye sahip degilsiniz. Iste boyle bir durumda bu siteye giriyorsunuz. Begendiginiz elbiseyi seciyorsunuz ve asagi yukari bedeninizi onlara belirtiyorsunuz. Ya bedenime uymazsa diye bir sorun yok cunku bu site sectiginiz kiyafetten size iki bedende gonderiyor. Kiyafet elinize ulastiktan sonra da size kiyafeti giyip ardindan onu geri yollamak kaliyor. Turkiye'ye de gelmesi yakindir. Soylemedi demeyin. Herkese sik, guzel bir gun diliyorum. Sevgiyle...


Tuesday, June 22, 2010

Birgun gelecek...


Birgun gelecek kizim bana "Anne bu ayakkabilari nasil giydiniz siz ya?" diye soracak.
Annemden duydugumu bende onlara soyleyecegim...
"O zamanlar modaydi evladim ne yapalim..." :)))

Monday, June 21, 2010

Bp rezaletinde durum iste budur!


BP'nin Meksika Korfezinde meydana getirdigi rezaleti umarim duymayan yoktur. Isin kotu tarafi bu sizintinin 4 yil surebilecegi son zamanlarda konusulanlar arasinda. Benzinin fiyatinin gelecek gunlerde artacak olmasi dunyanin ekonomik gidisini etkilecek olsa bilebu benim icin zerre kadar umrumda degil. Cunku denize 2 aydan beri sacilan petrolun ekolojik dengeye verdigi zarar para ile olculemeyecek ve geri dondurulemeyecek vaziyette. Herkes, Israil-Turkiye iliskileri, Kuzey Kore-Guney Korede onumuzdeki gunlerde cikabilecek savasi dusune dursun, bu dunyada torunlarimiza biracagimiz bir deniz kalmiyor.

Suan dusunuyorumda Allah'tan su genc yasimda brovemi alip, dalis sporuna azda olsa ilgi gosterip denizin altini gormusum. Torunlarima yasadigim maceraleri anlatmak icin dalis defterlerimi daha bir ozenle saklayacagim bundan sonra...Ne de olsa onlarin dalis yapabilecegi temiz bir deniz olamayacak.

Neyse...Sinirinizi tepenize daha bir cikarmadan youtube'da rastladigim su videoyu sizinle paylasmak istiyorum. Iste BP rezaletinin traji komik hikayesi.

The most extreme Bentley ever...

Bentley Continental Supersports...Seviyorum onu. Hemde cok!




Bal arilari ve Haagen Dazs

Haagen Dazs' i bilmeyen var mi tam kestiremiyorum ancak onu bilipte cesitlerini sevmeyen birine simdiye kadar hic rastlamadim. Dondurma delisi biri olarak yesil cay, romlu kuru uzumlu ve Baileys aromali benim en sevdiklerimden sadece birkaci. Diyet zamanlari ve cok sicak yaz gunleri icin ise limonlu sorbesi vazgecilmezim. Dukkanlarinda satilan wafellardan cikolata-dondurma fondulerden bahsetmiyorum bile.

Almanya'da hic rastlamadim ancak Amerika'da ki Haagen Dazs kagit kutulari uzerinde, bu firmadan dondurma aldigimizda bal arilarinin sayisinin artmasina destek oldugumuz ve sayica azalan bal arilarinin geri donmesine katkida bulundugumuz soylenmis. Kutu uzerinde verilen linke tiklandiginda, ister bal arilari uzerinde arastirma yapan iki Amerikan enstitusune bagista bulunabileceginiz, isterseniz kucuk ve ari dostu bir bahce yaratarak bal arilarinin sayisini arttirabilecegimiz vurgulanmis. Arilarin sayisini azaldigi yer Amerika olsada Turkiye'de de ari dostu bahceler yaratmanin bitkilerin uremesi icin onemli oldugundan linke bir goz atmakta fayda goruyorum ve sizinle paylasiyorum.

Amerika'da 2009 yilinda ari kovanlarinda, ari miktarinin %50lik dususu tarim urunlerini etkiledigi icin boyle bir yola basvuran Haagen Dazs'i duyarliligindan dolayi tebrik etmek lazim. Dondurma yemek icin bahane arayan ben suaralar ondan baska markaya elimi surmeyecegim ve bunu hatta bunu seve seve yapacagim!!!


Wednesday, June 16, 2010

Diamant ve ayriligin kokusu


Kendisi Japon ancak Iskocya'da 23 yil gecirmis cilgin bir ev arkadasim vardi bir zamanlar. Cok ilginc bir kizdi. Tepeden tirnaga cok orjinal ve cok disiydi. Hayata bakisi ise, 12 yasinda ailesinin basindan attigi biri olarak cok marjinaldi benim icin. Neyse... Iste ne zaman bu kizin odasina girsem mutlaka enterasan birsey bulurdum kendime. Ya bir yemek tarifi, ya enterasan bir oyuncak, bir muzik cd'si, belki bir fotograf...Bazen ilginc, lokal markalari kesfederdim karistirmama izin verdigi raflarinda.

Iste bu onlardan sadece bir tanesi. Fragonard Fransa'ya ozgu, kokeni 1900'lerin basina dayanan lokal bir parfum markasi. Sonra ne zaman Paris's gitsem ilk girdigim dukkanlardan biri oldu hep. Her deneyisimde baska bir kokusunu sevdim. Kimi kokularini diger meshur kokulara benzetsemde, her seferinde elimi bir suru esantiyonla dolduran magaza gorevlileri sayesinde cok kolay tavlandim ve tekrar alisverise gittim. Magazalarindaki havlulara, islenmis bezlerede cok hayran kaldim belki ama parfum manyagi bir insan olarak onlari cokta matah bulmadim.

Dahasi Fragonard'la duygusal bir baga sahip oldum hep. Diamant adli parfumu ile gecmis ve bitmis bir hikayem oldu. Erkek arkadasimin cok sevecegini, tenimde begenecegini dusunerek St. Germain magazasindan aldigim bu parfumu surdugum ilk gece, onun benden ayrilmak istedigini ogrenmistim. Ayrilmamizdan, bir sure sonra ne zaman bu kokuyu sursem, gozlerim dolu dolu olurdu. Durum boyle olunca bu parfumu sevmekle kalmayip, kendisi ayni zamanda benim hayatimin bir donemini, o donemdeki melankoliyi yansitir...Arada onu surundugum zaman gecmise bir yolculuk yapip tebessumle o kasvetli haziran ayini anarim.

Simdi oturmus internette hafta sonu plani yaparken, birden karsima bu markanin Barney's de satildigini gormek beni cok sevindirdi. Kesin gidip, stand'ta ne var ne yok bakacagim ve yeni birseyler bulursam sizi haberdar edecegim. O zamana kadar Diamant, Marché aux fleurs, Bleu riviera, Cerisier en Fleurs un favorilerim oldugunu belirtmek isterim.

Mutlulugu, sevgiyi, ozlemi, huznu ve aslinda hayata dair herseyi hatirlatacak tum kokular sizinle beraber olsun...

Yanaklarinizdan opuldunuz!

Tuesday, June 15, 2010

Street Fighter'da yagli guresci Hakan

Bir zamanlar atarilerde street fighter oynardik...Sizi bilmem ama ben cok severdim. Gecenlerde bu oyunu online oynayip nostalji yapabilecegimi dusunerek internet arastirmasi yaptim ve su siteye ulastim. Konseptte bir degisiklik gormesemde yeni karakterler yaratildigini gordum. Favorisi hep Chun Li olan biri olarak, karakterlerin icinde yagli guresci Hakan'i gormus olmak beni biraz sasirtti :))) "Zincirlere sigmam tasarim..." tarzi bir resmi olan Hakan'in cevresindeki cocuklari ve arka taraftan ona yan gozle bakan hatunun basindaki turbani anlamis degilim. Ya da ben cok fazla takiliyorum. Bilemiyorum.

Saturday, June 12, 2010

Death Proof ve supersonik bilincaltim


Bu gece eve girerken bir kez daha aklima geldi ve sizinle paylasmak istedim...Ben geceleri yanimdan gecen arabalardan cok korkarim.
Unutamayacagim o meshur 2008 senesinin bir bahar gecesiydi, Tarantino'nun Death Proof'unu izledigimde. Film, hoslarina giden genc kizlari siyah dodge challenger marka arabasiyla olduren bir delinin hikayesiydi. Bolca kan, vahset, fetisizm ve siddetin oldugu tipik bir Tarantino filmiydi iste. O gun bugundur, yanimdan ne zaman bir araba gecse,veya ne zaman bana dogru farlarini acmis gelen bir araba gorsem, o film aklima gelir ve icinden Kurt Russel'in cikip beni oldurecegi korkusu sarar. (Siz bilmezsiniz ama benim hayal gucum olagan ustudur). Beni bu kadar etkilemesine ragmen, Tarantino'ya olan sevgim bir tutam bile azalmaz. Kanli igrenc goruntulu diger tum filmlerini izleyip "Wuaaa!!!Nasil koydu ama??!!!" tarzi maskulen yorumlar yapmaktan da kendimi alamam. Evet boylede kaba bir tarzim vardir benim:)))

Hayvanlara yapilan eziyet

Hepimiz, akil sagligi olmayan ve kendini bilmez bir kizin hayvanlara yaptigi iskenceleri biliyoruz ve olanlari maalesef dehsetle izliyoruz. Elimiz kolumuz bagli, internette sanal imza atmaktan baska da birsey yapamiyoruz. Temennim, bu hastalikli kisinin hemen tedavi edilip topluma kazandirilmasi. Bekleyip neler olacagini gorucez.

Bu kadar ciddi olmasada, baska turlu bir eziyet haberi Cin'den geliyor. Daily Mail Uk'de okudugum bu haber beni ikinci kez dumur etmis vaziyette. Cinde evcil hayvanlari vahsi hayvan gibi boyama akimi baslamis ve ozellikle kopek sahipleri, sevimli evcil hayvanlarini kaplan, panda gibi boyamaya kalkmislar.


Nedir bu diye sormaktan kendimi bir turlu alamiyorum. Evcil hayvanlari, cok sevdiginiz icin alip, eve hapsediyorsunuz. Bilmediginiz diyetlerle besleyip, onlari obez, sagliksiz yapiyorsunuz ve simdi birde tuylerini kendi zevkinize gore boyayip onlarla egleniyorsunuz. Isin kotusu bunu kendi zevkiniz icin yapiyorsunuz. Bana sakin ne var bunda diye cahilce bir soru yoneltmeyin. Dogada her organizmanin (dikkat ederseniz hayvan demiyorum, organizma diyorum) bir gorevi ve o goreve gore de sahip oldugu biyolojik ozellikleri vardir. Kalkip, bir kutup ayisini siyaha boyayamacaginiz gibi bir kopegide alip pandaya veya kaplana benzetemezsiniz. Bu durum hayvanin biyolojisine aykiri oldugu gibi psikolojisine de aykiridir.

Cindeki hayvansever derneklerinin duruma nasil baktiklarini bilmiyorum ama bu haberden sonra bir kez daha gercekleri goruyorum. Dunyadaki en zararli organizma, aklina gelen herseye hukmetme hakkina sahip oldugunu dusunen insanoglunun ta kendisi.

Friday, June 04, 2010

Ifade


gece gece bilgisayarimdaki gereksiz dosyalari silerken ansizin karsima cikan adsiz bir word belgesinde buldum asagidaki paragrafi...oyle bir kosede unutarak, ustada haksizlik etmisim diye iclendim bir an. 2008 baharini hatirladim yine...yine.yine.

"bazı anlarda yüzün aldığı bir ifade, sevenin belleğinde sonsuzlaşır, insan o ifadeyi her şeyden çok daha fazla özler. o yüzün sahibiyle günün birinde darıldıktan, ayrıldıktan hatta ondan nefret ettikten sonra bile o ifadeyi özler. bir andır o; ama bütün zamanlara siner."


Wednesday, June 02, 2010

Ayakkabilar dehset!!!



♥♥♥♥♥♥♥♥♥

Bir yaz gecesi ofiste calismayi bitirmeye dakikalar kalmisken, napiyorsun diye sorsun kiymetlim internetten. 20dk’ya kadar evdeyim diyeyim peki sen ne yapiyorsun? Eve gelme hadi disarida bulusalim desin bana. Peki olur bulusalim…Beni istasyondan alsin. Meydandaki herhangi bir kafenin yagmurda islanmis sandalyelerinin semsiye altinda kalmis kisimlarina oturalim…Garson masamizi silsin bir bezle. Menuye bile gerek duymadan siparisimizi verelim. Gelene gecene bakalim onun pils’i benim weiss’im gelene kadar. Biralarimizi tokusturalim. Ben ona okuldan sikayet edeyim, o bana dunyadan bahsetsin. Politika konusalim, ortak nokta bulalim veya bulmayip tartisalim. Bir yandan insanlik nereye gidiyor diye sorarken genede hayallerimizi masaya koyalim. Ben onu kizdirayim, o beni guldursun… Opusup elele tutusalim…Ilik ve nemli bir ruzgar essin...Semsiyelerden gelen yagmur damlaciklari uzerimizi islatsin. Konusacak birsey bulamayalim sonra…Gelene gecene bakalim sessizce. Kalkip evimize gidelim…Yolda ilik ve nemli bir ruzgar essin, agaclardan gelen yagmur damlaciklari uzerimizi islatsin…Yarin gene okul var diye sikayet edelim birbirimize. Daha haftanin basi diye yakinalim. Tatilimize kac gun kaldigini hesap edelim sonra. Bir ruzgar daha essin, o bana sarilsin, ben ona yaslanayim. O kadar mutlu olayim ki, o an, o koku, o doku aklimdan bir daha hic cikmasin.

Evet, cok ozledim:(

Ines Di Santo

Dugunlerine mesafeden dolayi katilamasamda arkadaslarim bir bir evleniyorlar...Hepsini cok seviyorum hepsi benim icin cok ozel. Ama o kadar guzel, bakimli, alimli kizlar nasil oluyor da bu kadar zevksiz gelinlik tercihi yapabiliyorlar gercekten sasiyorum. Normal zamanda dergiden firlamis, o trendi kizlar dantel, tac, duvak, cicek, isleme, dekolte, fiyonk, sapka, tul vs.vs.. herseyin birarada kullanildigi paketin icinde buluveriyorlar kendilerini...Gelinlikleri hakkinda zerre kadar yorum yapmadan ve gereksiz yag cekmeden hepsine sadece mutluluklar diliyorum. Sanirim bu zevksiz gelinlikleri secerken anne, kiz kardes, yakin arkadas ve kayinvalidelerinin etkisinde kaliyorlar. Yoksa bu kadar rukus noktanin birarada olmasina imkan yok. "Annemin gonlu olsun, bir fiyonk suraya...", "Kardesim guzel olur dedi biraz tul buraya...", "Aman surasi bos kalmis burayi tel islemelerle kapatalim..." derken oldu mu sana hediye paketi...Evlenmeyi hic dusunmeyen, sevgilisi ile gayette mutlu olan arastirmaci blogcunuz kkt, usenmedi, zaman kaybetmek pahasina bile olsun "Acaba evlenseydim nasil bir gelinlik isterdim? " sorusunu kendi kendine sorup cevapladi ve Ines Di Santo markasinin asagidaki gelinlik modellerinde karar kildi. Iyi seyirler :)))






The Physical Impossibility of Death in the Mind of Someone Living


Cok tartismali bir sanatci Damien Hirst.

"Yarattiklari sanat eseri mi degil mi?", "Bu kadar paraya nasil sahip oldu?", “Arkasinda kimler var?” tartismalari bir yana dursun, kendisinin ilk gordugum eseri “The Physical Impossibility of Death in the Mind of Someone Living” karsinda hayranligimi gizleyemedim.

Esere duydugum hayranlik bir sanatsever olmaktan ote daha cok bir denizsever olmamdan kaynaklaniyor.

Bir kopekbaligini sabitleyici bir solusyon olan PFA icine koyup sergilemenin sanat oldugunu (haddim degil kesinlikle, bununda farkindayim) dusunmuyorum, olsaydi tip fakultesi kadavralari muze adini alirlardi. (Zira tip fakultesindeki insan vucutlarinin, biyoloji departmanlarindaki hayvan orneklerinin de saklandigi solusyonda ayni solusyon)

Ancak itiraf etmeliyim ki, yasam bilimlerine ilgisi olan bir insan olarak, bir kopek baligina o kadar yakin olmak benim cok hosuma gitti ve gercekten de agzi acik bana bakan o kopek baligini gordugumde, onunla denizde karsi karsiya geldigimi aklima getirmeden edemedim. Bu baglamda bakacak olursak, Damien Hirst'in vermek istedigi mesaj yerine ulasmis vaziyette :)) Ancak bu mesaji sadece kendisinin eserinde degil Sea World'de veya bir akvaryuma gittigimizde de hissetmek mumkun. Genede son derece objektif olup, eserleri sizinde dunya gozu ile bir gormenizi dilerim.En nihayetinde yasayan en zengin sanatci olan Damien Hirst'in eserinden bahsediyoruz.Gormek sart!

"The Physical Impossibility of Death in the Mind of Someone Living" simdilik sahibi Saatchi Gallery olup, eser su siralar NY Metropolitan Muzesinde sergilenmekte.


Arazi kosusu ayakkabisi


Ilk kez google'in sahibinin ayaginda gormustum bunlari. Cok kararliydim! Herseyi yapabilecegim ve beni yalin ayak hissettirecek vibram 5 fingers lar dan bir tane alacaktim. Reviewlari okuyup, New York'lulari bunlari giyip jogging yaparken gorunce, "Evet" dedim...Demekki milletin bir bildigi var...Ama gelin gorun ki insan bunlari ayagina gecirince bir garip oluyor. Kendimi resmen maymun gibi hissettim. Ayagima gecirdikten sonra uzerine gene bir ayakkabi giyme hissi dogdu icimde. "Hadi hadi.." dedim...Trendtir bu, gelir gecer. En iyisi klasikten sasmamak! Ayakkabiyada ihtiyacim yoktu aslinda. Ama degisiklik olsun diye gittim kendime asagidaki 200gr lik tuy gibi hafif New Balance arazi kosusu ayakkabisi aldim. Zira kosarken kullandiginiz ayakkabi cok onemli, pistte, asfaltta, bantta ayaklarimizda kosarken farkli baski olusuyor. Benim ise arazi kosusu yapmisligim yoktu. Bari bu bahanesi olsun dedim.



Almanya'daki erkek arkadasima skype'da durumu haber verip (evet ben aldigim, yaptigim herseyi kendisi ile paylasirim), Almanya'ya dondugumde artik kosuya bantta/asfallta degil arazilerde devam edecegimi soyledim. Bir kahkaha atti bana sanal olarak!!!Almanya'da bugun arazinin birinde 1945'ten kalma bir mayin patlayip iki kisi olmesin mi? Gelde simdi, kosabilirsen bu korku ile arazide kos :)